Necip Tosun ::: İKİ SİYASETÇİ İKİ ÖYKÜCÜ         
Necip Tosun
İnceleme/Eleştiri 
 
 İKİ SİYASETÇİ İKİ ÖYKÜCÜ


Memduh Şevket Esendal (1883-1952), ülkemizde sanat dışı yaşamıyla ünlenmiş (politikacı, bürokrat), hatta sanatçı kimliğini uzun süre gizlemiş Türk öykücülüğünün en ilginç isimlerinden biri. Erken yaşlarda İttihat ve Terakki Partisi'ne girmiş, yöneticilik yapmış, Parti müfettişi olarak yurdun çeşitli bölgelerini dolaşmış bütün bu tanıklıklar da ona ülke insanını ve sorunlarını tanıma imkânı vermiştir. Cumhuriyetle birlikte yurtdışına çıkan Esendal, Bakü, Tahran, Kabil elçilikleri yapmıştır. Bu görevleri sırasında Rusça'yı öğrenmiş ve bu kanalla da öyküsünün temel dayanaklarından olan Çehov'u keşfetmiştir. Yurda döndükten sonra milletvekilliği yanında bir süre CHP genel sekreterliği de yapmış olan ve adı politik alanda Başbakanlığa geçecek kadar üst seviyede bilinmesine karşılık yazarlığı/öykücülüğü tam tersine silik, gölge bir isim olarak kalmıştır. Öykülerini 10'u aşkın müstearla yayınlayan Esendal'ın bu tutumu çeşitli tartışmalara neden olmuştur. "Sanatı küçümsüyor bunun için öykülerine imza atmıyor" yargılarına, "politik alanda eskimiş adımı yüce sanatta kullanmak istemiyorum" savunmasında bulunmuştur. Ayrıca "onlara imza koyacak kadar değerli olduğuna inanmadığını" belirtmiştir. Siyaset hayatını profesyonelce ve iddialı, sanat hayatını ise amatör ve iddiasız yaşamış olan Esendal'ın yaşarken politik kimliği, öldükten sonrada sanatçı kimliği öne çıkmıştır.

O, bir sanatçı olarak iktidar ve muhalefet ikilemini bütün boyutlarıyla şahit olmuştur. Tek parti döneminin ikinci adamı olarak yönetim sorumluluğunu paylaşmış, bir sanatçı olarak da devlet-birey arasındaki uçurumu, bürokratik despotluğu tespit edip yazıya dökmüştür. Milletvekilliği yapmış ama meclisin işlevsizliğinin belgesel örneklerini vermiştir. Onun eserlerini müstearlarla yazmasının arkasında hiç kuşkusuz bu parçalanmış ruh hâli ve gerçekler yatmaktadır. Bu anlamda ikisini bir arada yürütmesi yani iki kimliği birden açık etmesi imkânsızdır. O da siyasetçiliğini öne çıkarmış sanatçılığının üstünü örtmüştür. Ancak aktif siyasetten çekildikten sonra tümüyle kendini sanatına verebilmiş ama iki kitaptan sonra öykülerini kitaplaştırmaya ömrü yetmemiştir. Onun bu gerçeği atlamadığını ve bilinçli ve kaçınılmaz bir seçim olarak kabullendiğini bir mektubunda şöyle izah eder: "Ben öyle sanıyorum ki kendi ulusuma en büyük hizmetimi, devlet işleri ile değil yazdığım beş on tiple, beş on hikâye ile edeceğim."

Bu tespit tümüyle doğru çıkmıştır.

Nitelikli bir yazar olmasına karşın Samet Ağaoğlu'nun (1909-1982) öykücülüğü de tıpkı Memduh Şevket Esendal gibi siyaset adamlığının gölgesinde kalmıştır. 1950 ile 1960 arası Manisa milletvekili olarak Meclis'te yer alan Ağaoğlu, Menderes hükümetlerinde çalışma, sanayi ve devlet bakanlığı yapmıştır. 27 Mayıs 1960 darbesiyle tutuklanıp ömür boyu hapse mahkum olmuş, İmralı ve Kayseri cezaevlerinde yattıktan sonra 1964'te bir afla özgürlüğüne kavuşmuştur. Özellikle ilk kitabı Strazburg Hâtıraları yoğun bir ilgiyle karşılanmış, siyasi hayatının aktif döneminde üç öykü kitabı daha yayınlamıştır. Ne var ki Sait Faik'le aynı dönemde yazmaya başlamasına karşın, öyküye Sait Faik gibi bakmamış, bakamamıştır. Bu nedenle siyasetle yoğun olarak uğraşmasının edebiyatını olumsuz etkilediği yorumları yapılmıştır.

Samet Ağaoğlu öykülerinde, hastalıklı, takıntılı, çıldırmanın eşiğindeki insanları anlatır. Ruhsal dinginliğe ulaşamamış bu kaotik tipler, öykü boyunca varoluşsal sorunları tartışırken vehimlerin batağında çırpınırlar. Arayan, düşünen, ruhunun yangınını söndürmeye çalışan kahramanlar, hayat, ölüm, sonsuzluk, özgürlük gibi temel varoluşsal soruların peşine düşerler. Şöhret, ihtiras ve büyük hayat yaşama peşindeki bu insanları bekleyen tam bir çarpılmadır. Amaçlarına ulaşamayan bu insanların sonu ya delirmek, ya intihar ya da katilliktir. Kalabalıklar içinde yalnızlıklarında boğulan bu insanlar için diğer bir seçenek de rüyadır. Muhayyile bu insanlar için bir sığınaktır. Ne var ki her şeyi yıkan ölüm duygusudur. Kahramanların tümü ölüm düşüncesiyle sarsılırken huzur ve sükûnları bozulur. Her şeyi iyi ve güzel yapan muhayyile de ölüm gerçeğine çarpınca âdeta darmadağın olur.

Ağaoğlu, Kayseri Cezaevi'nde kaleme aldığı Hücredeki Adam kitabının önsözünde, sanat yaşamından uzak kalışının derin kırıklığını dile getirir: "Bir daha çıkmamak yargısı ile sokulduğum cezaevinde, günlerimi olduğu kadar geleceğimi de aydınlatan sadece sanat heyecanı! En ümitsiz saatlerimden onun ışığı ile çıkıyorum. Yine onun ışığında kendime bakıyorum." (...) Amma kaybettiğim zamanı yakalayabilirim diye düşünüyorum. Bugün artık hayatımın sonuna kadar kullanabileceğim tek sanat yazı."

Memduh Şevket Esendal ve Samet Ağaoğlu kuşkusuz sanat ve hayat ikilemini yaşayan en ilginç tanıklardan. Onların seçimi genç öykücüler için öğretici bir birikim olarak edebiyatımızda yerini almıştır.





Yayın Tarihi : 24.08.2015

 
         
Yorum yazmak isterseniz...
İsim
@-posta Adresiniz
@-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
Yorumunuz
Güvenlik kodu
 
  Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır
 
Okunma Sayısı: 2237